Cuma, Aralık 11

Theoria Motus Corporum Coelestium İn Sectionibus Conicis Solem Ambientium


Gauss isminde çok yüce bir amcamız var, kendisi matematik, fizik ve astronomi dehası... Çocuk yaşlarda gezegenlerin yörüngelerini saptayıp dünyanın sayılı matematik dehaları arasına girmiş. Hatta kendi iki boyutlu dünyasında yaptığı keşiflerle yetinmeyip çılgınca fikirler ortaya atmış. Mesela demiş ki,



Bir ağacın gövdesinde en fazla X tane yaprak olsun ve dünyadaki ağaç sayısı en az X+1 olsun. Bu varsayımdan çıkarak şöyle bir vargıya ulaşmış: birinci ağaçta bir yaprak olsun, ikinci de iki, üçüncüde üç... X. ağaçta X yaprak olsun. Peki, X+ 1. ağaçta kaç yaprak olacak? İşte o X'e kadar olan yaprak sayılarından biri olacak, yani kendini tekrar edecek. Buradan bir teoreme çıkıyor sonuç. Yanlış bilmiyorsam polinomların temeli böyle bir düşünceden ortaya çıkmış. (Yanlışsam hunharca düzeltiniz) Bu dehanın sınırları ne kadar zorladığını görebiliyor musunuz? Öyle ki, bu tespitinden doğanın kendini tekrarladığı da çıkar, bunu biyolojide kimyada fizikte uygularsak, kesinkes doğru olduğunu da görürüz. Bu soru bende şu soruyu alevlendirdi: Peki bizim sınırımız ne? Sınırımızın neresi olduğunu nasıl anlayacağız? Yapabileceğimizin en iyisini yapmak için ne kadar daha beklemeliyiz?

İnsanoğlu kendinden korkar, korktuğu için de dışarı döner, kendi içine bakmak yerine başkalarının içine bakmaya, kendini yönlendirmek yerine onları yönlendirmeye çalışır... Gauss her anlamda kendi içinde kalabilmiş bir insan. Kararlılığın ne anlama geldiğini konuşmaya başlamasından çok az sonra kavramış, bu kavramın ona ne ifade ettiğini asla unutmamış ve buradan aldığı güçle devam etmiş... Okul hayatında da "inek" değil, "bilgin" olmuş. O kadar kendine güven pıtırcığı olmuş ki :) , yaptığı müthiş keşifler ve ortaya koyduğu dünyayı değiştiren teorilerden sonra çevresi ne der ne düşünür demeden ağaçların yapraklarını bile saymış... ve o gözlemini de kararlılığıyla işlevsel bir şeye dönüştürmüş... Bu insana kafayı yemiş diyen birisinin kafayı yemiş olması gerekir!!! (evet, her türlü!)

O sırasını savmış ama ya biz? Yeni nesil, umut ile yetiştirilen geleceğin üretkenleri biz... Bazen öyle hissettiriyorlar ki, sanki dünyada gizemi çözülmemiş bir şey kalmamış, her şey eski yöntemlerle devam etmeliymiş gibi... Bırakın dış dünyayı, insan kendi vücuduna baktığında bile çözülmemiş milyon tane sırrın olduğunu görmüyor mu? Herkesin değil, ama bazılarımızın içinde Gauss’ların, Einstein’ların efendime söyleyeyim Curie’lerin yattığına inanmak istiyorum! Diğer yandan da, birilerinin altı yaşında keşfettiği hedefini biz otuzlu yaşlarda keşfetsek bari diye umut ediyorum...




2 yorum:

  1. Farklı bir bakış, iyi bir çalışma.

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel. Ben de bu gibi şeyler düşünüp hüsrana düşmüştüm, şevkim kırılmıştı. Sonra dedim neden olmasın? Nedenini şöylemiş gibi kavradım: Belki eskiden de insanlar "herşey bulundu, saçmalama" gibi şeyler söylüyorlardı ancak hiç yoktan eğitim iyiydi bunu da geçtim o zamanlarda insanlar çocukları farkedip onları okutuyorlarmış yani neymiş onlara güveniyorlarmış! Peki ya şimdi? Her hafta en az 12 kere "Sizden nasıl mühendis olacak?" temalı sözler duyup mimik ve jestlere maruz kalıyorum. Yapabilecek olsan bile artık imkansız gibi bir hale geliyor "Hayallere dalma evladım! Patron para kaybetmek istemez, zaten herşey planlı sen sadece yürütmek için uğraşacaksın..." E bunu teknisyen de yapar hatta aynı işte 4 yıl (üniversite süresi kadar) çalışan biri okumuş birinden daha da iyi yapar. Peki madem herkes gerçeği biliyor nedendir ki bu zorlama? Hadi bu zinciri kırmak istediğin için zorluyorsun diyelim, peki neden güvensizlik aşılıyorsun. Başka insanlar sadece onların uçabileceğine inandıkları için uçan insanlara tanık oldum (uçmak mecazi)....

    Bi de artık zenginin okuyup fakirin ezilmesi durumu var ona hiç girimiycem ancak param olsa doğudaki okuyamamış çocukları toplardım sanırsam. Ne cevherler yatıyordur da haberimiz yoktur.

    Bütün bunların dışında şimdiki "deha" olarak görülen kişiler aslında iyi ailelerin, papağan gibi bilgiler öğretilip kıyak bağlantılarla ne yapsalar "Muhteşem!" övgülerini alan zavallı çocukları. Aynı bağlamda Okan Bayülgen'e ve Fazıl Say'a üzülüyorum, elinde limon varsa ve limonata yapıyorsan bu enteresan bir fikir değildir ama varken de yapamıyorsan... e ama yani... (Amma dolmuşum haaa)

    YanıtlaSil